28 Kasım 2010 Pazar

Fotoğraf sohbetlerim

İlk makinam ikinci el, analog, bir Kiev di. Uzunca bir süre kullandım o makinayı. Filmi saraken, denklaşöre basarken çıkan seslere bayılırdım. Film sarmak çoktan tarih oldu. Aslında çok hoş kareler çıkardı,  film sararken yapılan hatalardan.  Babam hala, adalar hakkında kitap yazan bir arkadaşına yardım için çektiği fotoraflardan birinde , arkadaşının eşinin,  mayo ile kuleli köşkün çatısında uzanmış pozunu anlatır durur gülerek. İki poz üst üste geldiği ve bir önceki pozda arka plan deniz ve kumlar olduğu için, sanki hanım kuleli köşkün çatısında yatıyor gibi bir fotoğraf çıkmış ortaya.
Eskiden fotoğraf çekmek tören işiydi. Her kare için odak açıklığı, enstantane, netlik, kadraj ayarları yapılırdı uzun uzun . Hatta  daha da öncelerde,  ayrı bir cihazla(pozmetre) ışık ölçülürdü doğru ayar yapabilmek için . Benim fotoğraf çekmeye başladığım dönemlerde, artık ayrıca ışık ölçmeye gerek kalmamıştı. Ayarı yanlış yapılırsa uyarı veriyordu. Zaten belli bir süre makinaya alıştıktan sonra, tebrübeyle hangi ışıkta hangi ayar yapılır biliyordunuz. Ne kadar tecrübeli olursanız olun, yada otomatik bir makina kullanın yinede sonuç hep süprizlerle doluydu. Film tab edilip ,fotoğraflar kağıda basılana kadar ne olacağını tam olarak bilemezdiniz. Zaman zaman kötü , zaman zaman hoş süprizler.
Bir seferinde Afyona gitmiştim iş için. Sabah erkenden şehir merkezine gidip fotoğraf çekmeye karar verdim. Elimde orta karar bir otomatik makina, hızlı hızlı yürüyorum, hoşuma giden bir yapı yada sokak görürsem makinayı kaldırıyorum fotoğrafı çekiyorum ve yürüyorum. Sanki yasaklı bir iş yapıyormuşum gibi. Çünkü sabahın yedisi, yıl doksanların başı, ilk defa gittiğim bir şehirdeyim.
O gezide çektiğim restore edilmiş,  eski bir ev fotoğrafı vardı. Gerçekten muhteşemdi. Daha sonraları çok daha iyi makinalarım oldu, kursa gittim bir dolu fotoğraf çektim ama o fotoğrafın denk geldiği gibi hiç bir fotoğrafım denk gelmedi henüz. Benim başıma gelmiş hoş fotoğraf süprüzlerinden biriydi bu.
Fotoğrafları bastırdıktan sonra eve gelene kadar dayanamazdım. Yolda fotoğaflara baka baka yürürdüm. İstediğim, ayarladığımı düşündüğüm gibi fotoğraflar mutlu ederdi beni.
O dönemler de çektiğim fotoğraflara kendimden çok daha fazla şey katıyordum. Dijital makinaya geçince bir dönem makina ile kavga ettik. Ben küstüm. Eskisi kadar çok fotoğraf çekmez oldum. Sonra yavaş yavaş tekrar başladım. Ama tarzım da fotoğraftan aldığım keyif de değişti. Dijital makinada ne ayar yaparsan yap makinanın gördüğünü algıladığını çekiyorsun..Oysa filmin üstüne düşen ışık öylemi her zaman farklı bir sonuç verir ve süprizlerle doludur. Dijital makinaların da analog makina keyfi vereceği günlerin gelmesi dileğiyle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder